Kalbini kime teslim etmeli insan?
Kime teslim olacağını bilmeli insan! Öyle ya, kimin önünde eğilecek o baş, kimin elinden tutup yürünecek… Kim ola ki karşındaki, yüreğindeki umudu seninle beraber taşıyabilecek, hüznünde yerden doğrulana kadar başında bekleyecek…
Kudret gerek, bir diğerinin umudunu, bir diğerinin hüznünü, telaşını görmek için. Onun yerine taşımak değil, orada o taşırken, üç gözün ve gönlün üzerinde şahitlik etmek. Kudretin, şahitliğinin pürüzsüzlüğünde, gördüğüne, göreceklerine rağmen dolanmadan orada durmaktadır.
İnsan yüreğini kime teslim edeceğini, kalbini kime vereceğini tartmalı!
Öyle ya, sevgiyi taşımak, hürmeti taşımak her kabın hacmi değildir. En ufak ilgiyi, en ufak iyiliği taşıyamayanlar, aşkı nasıl taşısınlar? Onlar ancak aşka düşerler ve kalkmak için debelenir, her yeri çamura bularlar. Düştükleri yerden kalkma çabasıdır onlar için aşk, bir savaşın kaybedeni olmaktır. Tam da bu yüzden haklılık peşinde ömür yerler bir bütün ekmek arası.
Sevgiyi kaldırabilen yürek için aşk çıkılan bir merdivendir. Düştüğün değil, doğrulduğun yerdir orası. Sonsuz şahitliğe ne olursa olsun kabul vermektir.
“Senin şahidin olmaya gönüllüyüm” demektir.
Düşmene, kalkmana, düşüne, sözüne şahitlik etmeye yemin vermektir. Gönlü üzerine…
Kutsal bir bağlılıktır bu, evliliktir bu.
Sana şahitlik etmek ruhumu zenginleştirir, içimdeki ovalarda tüm kuşları serbest bırakır. Sana şahitlik etmek, kendime dair umutlarıma çiçek açtırır, çamurlarımı kurutur. Açtığın o koca kalbi, o ciğeri, o acıdan limelenmiş etlerini göre göre yürürüm yanında, onlarla beraber, her şeyinle beraber ne kadar güzel olduğunu düşünürüm. Bir yanında çürümüş etlerin, bir yanında uçuşan vahşi kuşların, diğer yanında kırılgan çiçeklerin büyük bir orkestra gibi yürüyüşünü izlerim. Çiçek kokusunun ardından gelen çürük toprağın kokusunu duyarım. Ama bilirim ki senin ekosistemin kendini besler, büyütür. Ve ben buna şahitlik ederim. Bu varoluşa şahitlik ederim!
Bu sihirdir, bu mucizenin kendisi, olma halinin tezahürüdür. Bu yaşamdır.
Buna şahitlik etmekten onur duyarım!
Kime teslim olacağını, hayalini, umudunu kime teslim edeceğini bilir insan. Bunun akli bir açıklaması yoktur, bunun hissi bir bilişi vardır. Su, kabı tanır, kap suyu bölebildiğini sanır.
Kabında yer yoksa, akmaz su. Bir damla düşer düşmez çanağına sıçrar gider dışarı, dolmak istemez, akmak istemez. O çağlayabileceği çanağı, yarığı arar. Ona, onun doğasına yer açabilecek kalbi arar. Yoksa akmaz, akamaz. Kendi kendini lanetler akarsa, kendi kendini kurutur. Çoraklaşır, yok olur.
En iyisi mi, akmaz su, durur.
Onun dansına şahit olabilecek gözler gelene kadar durur. Dingin, sakin sanılır. Ama durgundur sadece, şahitlik başlayınca kıpırdanır su, girdaplarını açar, çağlayanlara dönüşür, sıçrayan damlalarından gökkuşakları yaratır. Sen yeterki izle, gerçek gözlerle. Şahit olmaya yetsin kabın, o sana kendi güzelliğini gösterir.
Bir bardak su için gidersen yamacına, sadece bir bardak su için…
Durgun halinin yosunları takılır bardağına. Duruluğunu gördüğün ama içemediğin olur sana.
İnsan bilir, gönlünü de, ömrünü de, düşünü de kime teslim edeceğini.