yandex watch
Bütüne Bakmak;Ruhun Işığı Nasıl Görünür Hale Gelir?

Bütüne Bakmak;Ruhun Işığı Nasıl Görünür Hale Gelir?


Daha önceki yazılarımdan biliyorsunuz ki, bedende çalışmak üzerine yoğunlaşmıştım. Aslında tam olarak hissettiğim şey, bedenin gerçek bir tapınak olduğu ve tüm dini yapıların her birinin bedenin birer yansıması olduğu fikri idi. Öyle ki, beden üzerindeki meridyenler ile inanç tapınaklarının her biri geometriksel olarak benzerlik gösteriyor. Bunun üzerinde daha önce yapılmış bir araştırma var mı bilmiyorum, ama benim mimari izdüşüm ve sembollerden çıkardığım şimdilik bu. Hele ki ilkel yapılarda bunları gözlemlemek çok daha kolay.

Bedendeki enerji merkezleri, insanoğlunun tekrara bağlı yaratıcılığı ile birleşiyor. Evren mükemmel bir tasarım harikası ve var olan paternler çeşitli hallerde tekrarlanarak bir yaratım haline geliyor. Hinduların en bilindik sembollerinden olan yaşam çiçeği aslında bunu anlatıyor.

Bedenimiz üzerinde de bir yaşam çiçeğimiz var; her şeyin başladığı bir kaynak nokta ve oradan en küçük parçanın değişik şekil ve yoğunluklar ile çoğaltarak bütünü oluşturduğu… Bu organik yapı, bir büyüğü, bir gerçekliği misafir etmek için gelişmiş ve en mükemmel haline gelmiş.

Biraz ezoterik olarak bakarsak, mahşer günü -herkesin aynı yaşta olduğu ve kimsenin kimseyi tanımadığı gün- aslında artık bedensel ve zihinsel olarak algılanmanın dışına çıkılmış bir dünyadan, aynı zamanda bedenin en olgunlaşmış, gelişim sürecini tamamlamış halinden bahseder. Gelişim sürecini tamamlamak önemlidir, hormonal olarak daha düzenli ve stabil bir çizgide sürüyordur çünkü bedenin yaşamı.

Devam edersek; mahşer günü yaşı 33’tür. Numerolojik anlamda da güçlü bir ifadesi vardır ama oraya girmeyeceğiz şimdi. Artık her şeyi sorgulamaya başladığımız zamandır bu yaşlar, kim olduğunu, yaşamın sana neden ne getirdiğini, ne istediğini, yaşamın ne olduğunu… Bu sorgulamalar aynı zamanda, seni kendine taşıyan küçük vagonlar gibidir. Her bir sorguda, her bir ruhsal karışıklıkta çözüme yönelik en küçük adımında, kendine doğru yol aldığın. Bu yüzdendir ki, Mevlana hiçbir sıkıntısının olmadığı gün “beni neden sınamıyorsun, artık benden vaz mı geçtin?” diye yakarmıştır Allah’a.

Hepimizin içinde ilerlemeye dair büyük bir istek vardır, zihinsel olarak bilmediğimiz bir amaçtan kaynaklı… Bazen bu isteği ruhani olarak alırız, bazen de dualitenin zihinsel ilerlemesi olarak algılarız. Bazılarımız bu isteğin veya çağrının ruhunun, kaynağın gücünden geldiğini bilir. Bazılarımız bunun hayatta kalma güdüsü olduğunu düşünür. Yine de fark etmez, yaşam herkesin şifasını verir.

Sorgulamalar, fark edişler, kendini keşifler her şekilde birer aydınlanmadırlar. Ruhun aydınlanmasıdır. Aslında buradaki asıl söylem, ruhun ışığının görünür hale gelmesidir. Peki ruhun ışığı nasıl görünür hale gelir?

Olgunluk yaşlarına gelene kadar birçok yara (aslında bilgi) alıyoruz hayattan. Bunların bir kısmı DNA’larımızdan, sonrası aile, kültür, inanç gibi konu ve durumlardan geliyor. Bedenimizi şeffaf bir organizma olarak düşünürsek, tüm bu saydığımız durumları da koyu renkli birer folyo, yaşadığımız ve bizde iz bırakan her olayın bu şeffaf bünyeye kaplandığını…  Fark ediş, aydınlanma bu folyoların teker teker bedenden veya zihinden sökülüp atılması gibidir. Söküldükçe, ruhun ışığı ortalığa yayılır, etrafını aydınlatır.

Kısaca süreci betimlemeye çalıştım, gelmek istediğim nokta; ruhsal çalışmalar, zihinsel girdaplardan çıkmamıza ve bütüne bakmamıza yardımcı oluyor. Üzerimizdeki folyoların neler olduğunu fark etmemize… Aynı zamanda yayılan ışığımız ise, bize gerçek biz hakkında fikirler vermeye…

Beden, organik bir yapı. Diğer her şey gibi, burada, dünya üzerinde var olması ve varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için bazı şeylere ihtiyaç duyuyor. Çiçekler gibi, her birinin de değişik tür toprağa, iklime, suya ihtiyacının olması gibi bizim bedenlerimizin de birbirinden farklı ihtiyaçları var. Sağlıklı diyebilmek için, kendi habitatı içinde değerlendirmek gerekiyor. Yeme, içme, nefes alma, düşünme, duyumsama şekilleri bile doğasına göre değişiyor.  Ayurveda tam olarak bunu anlatıyor: Bedenin elementleri, çalışma şekli, ihtiyaçları ve bakımı için gereklilikleri -çok eksik bir özetleme olsa da-…

Bu sadece kendimizi iyi, dinç hissedelim diye değil, ruhun bedende kendini tam olarak ifade edebilmesi için gereklidir. Çünkü zihin çok hassas bir çiçek gibidir. Suyunu vermezseniz zamanında, kendisini korumak için bazı yapraklarını beslemeyi kesecektir. Oysa tam bir ifade için, o yapraklara da ihtiyaç vardır.

Salıvermeyi hem bedende hem de zihinde yaptığımızda ruh ışıldıyor.

Thailand’a gidişim bu yüzdendi. Beden farkındalığı için, aslında bu organik yaşam aracını ehil olarak kullanmayı öğrenmek için geleneksel Tantrik Yoga eğitimi almaya. Şimdiye kadar anladığımdan çok daha farklı bir yoga deneyimi bilgisi ile geri döndüm (halihazırda bu konuda bir bilgiye sahip değil, sadece yargıya sahiptim).

‘Yoga, bedeni meditatif hale getirmeye yarayan bir bilimdir’ dedi Bhagavan.

(Bhagavan=Tantrik guru, Hintliler için bir çeşit tanrı)

Burada alıştığımın dışında, kendini zorlamadan, dışarıdan nasıl göründüğünü umursamadan, bedensel gibi görünen ama aslen tamamen hormonal ve enerji merkezlerinin dengelenmesi, aktive olması üzerine kurgulanmış ‘bilimsel’ hareketler dizisi imiş. Sonucunda harika görünen bir beden vaat etmiyor ama tüm enerji merkezleri tıkır tıkır çalışan bir organik araç haline getiriyor.

“Hangi asana ne işe yarıyor?” diye sordum.

“Bir set içerisindeki pozların tümü asananın kendisi” dedi Bhagavan. “Parçalayamazsın, bu bir formül. Her şey bir bütündür. Sen bedeninin tamamını çalıştırdığında, tüm kaynakların aktive olduğunda, iyileşme her bölgeye gelecektir (ezoterik şifa yöntemi de tam olarak böyle çalışır). Batı tıbbında sadece, dışarıdan ve parçalayarak bakıyorsunuz olaylara. Aynı zihinleriniz gibi. Bir organınız rahatsızlanmış olabilir, bunun sebebi sadece o organ değildir, ifadesi oradadır. Bütünsel bakmalısın.”

Bununla birlikte, pozları yaparken, kullanmadığımız kasları rahatlatmak ve poz içerisinde meditasyon yapmak kısmı beni başka yerlere götürdü. Ruhsal çalışmalarımız sırasındaki salıverme halinin bedenlenmiş şekli idi bu. Her şey birbirinin aynası, evet her şey bütünsel.

Salıvermeyi hem bedende hem de zihinde yaptığımızda, ruh ışıldıyor kenardan. Meditasyon halini bedene öğretmiş oluyoruz. Bu gözümde; iç içe geçen ruh ve beden vizyonu şeklinde canlanıyor. Bedenin nihayet, ruhu içine almaya başlaması, gerçek bir birleşme.

Cloud Atlas filminde, yasaklı yapıya gidiyorlardı. Meronym toz tutmuş bankodaki sembolleri birkaç hamle sonunda çalıştırmayı başarıyor, tüm sistemi aktive ediyordu, bağlantıyı kuruyordu. İşte aynen öyle hissediyorum. Her bir fark edişte, her yeni bir kemiğimin varlığını ve gereksiz kullandığım kasımın salıverilişi ile… Eski televizyona bir iki vurmak gibi!

Sahip olduğum enerjiyi doğru kullanmayı, israf etmemeyi öğreniyorum. Sadece düşünmek gerektiği zaman düşünmek de buna dahil!

Bir uzay aracımız var ve kullanma kılavuzunu okumadan, el yordamı ile kullanmışız şimdiye kadar. İzninizle Türk gibi diyeceğim  Şimdi, aslında bu araç ile neler yapılabiliyormuş, ne gibi özellikleri varmış, nasıl daha performanslı çalışırmışı deneyimlemek üzerine heyecanlıyım. Bu elbette sadece bedensel bir fark ediş hali değil, tekerleği döndürmek bahsettiğim. Zihin, beden, ruh üçlüsünü aynı çarkın içinde dengeli bir şekilde çevirmek ve birbirine entegre etme hali.

Benim için bildiğim birçok şeyin rengi değişti, bir ayağı yere basmayanlar yerlerine oturdu ve ilk defa belki bu kadar net bütün algım.

Metafiziğin, ezoterizmin, tantranın, yoganın yaşamlar boyu bize hizmet etmiş ‘değişmemiş’ geleneksel bilginin altında gerçeği okumakta ustalaşmak, yaşamın meyvelerini görünür kılıyor. Dolayısı ile illüzyon perdesi gittikçe aralanıp, geçerliliğini yitiriyor.

Gerçeğe dokunup çapalandığımız bir hafta olsun,

Sevgiyle…

Yorum Yap