Doğru nedir: Herkes için tek bir doğru mümkün mü?
2021… Çocukken bu yıllara geldiğimizde kafamı gökyüzüne kaldıracaktım ve uçan dairelerin gri gövdelerini, yanlarındaki rengarenk ışıkların dönüşlerini izleyecektim. Bu benim için gerçekti! 2021 çok uzaktı ve o zamana kadar, olmaz denilen her şey olacaktı.
Bugün, gökyüzüne baktığımda uçan dairelerin dönen renkli ışıklarını görmüyorum. Annemin 36. yaş gününe girdiğinde onun artık yaşlandığını düşündüğümde, 36 yaşıma girdiğim gün yaşlandığımı hissetmediğim gibi. Büyürken, yaş alırken, zamanı gösteren rakamlar sürekli değişirken olduğumuzdan, yaşadığımızdan daha büyük, olduğundan farklı hayallerin, sanrıların içinde devinip durduk.
Oysa hayat treni bizi bu tarihlere doğru taşırken sandığımız şeylerden çok daha başka yerlere taşıdı. Hiçbir şey sandığımız gibi olmadı. Daha iyi veya daha kötü de değil, başka oldu.. Kitaplarda, varsayımlarda olduğu, kurgulandığı gibi değil. Kendine has, ördükçe, yaşadıkça, anladıkça şekillenen bir durağa taşıdı ve taşıyor.
O kadar güvendik ki aklımıza, düşlerimize, korkularımıza onların bize yarattığı sanal dünya içinde oturup kaldık çoğu zaman, bekleyerek, doğru olanı bildiğimizi sanarak!
Yaptığımız her şeyin bir formülü var ve sonuçları da kesinmiş gibi davranarak.
Oysa yaptıklarımızın kesin sonuçları yoktu. Elimizdeki haritalar bizleri vadedilen topraklara götürmüyordu. Buna rağmen, bunca dünya yaşamı sonucunda hala aklımızdan kurduğumuz hesap kitaplara sadakatimiz kaybetmedik. Onlara inanıp, yaptığımız “doğru olduğu kesin” hamleleri yapmaya devam ettik. Sonuçlar da ancak bir dilencinin avuntusu kadar tatmin etti bizi. Sonra buna da “şükür” dedik.
Doğru nedir?
Herkes için tek bir doğru olması mümkün müdür?
Aslında çok rasyonel bir düşünce ile söyleyebiliriz ki, bu mümkün değildir! Aklımızdan geçen kurguların doğruluğu da. Gerçekleşme olasılığı da. Gerçekleşse bile, hissettiğimiz şey, düşündüğümüzden hayal ettiğimizden kesinlikle farklı olacaktır. Ve öyle olduğunu biliyorsunuz.
Sonunda, aklımızdan geçenlerin, her bir kurmacanın “boş” olduğunu kabul etme durağına geldik.
Artık, düşüncenin seni değil, senin onu yönlendirmen gereken yere. Hem de bir şey yapmayarak!
Sadece gerçek olanın kim olduğunu bilerek.
Gerçek olan sensin!
Olasılık tahmin eden ve o olasılıklar içinde boğulan değilsin.
Olduğun hal içinde, olduğun anı değerlendirensin.
O anı yaşayan.
Yaşamak! Ne güçlü bir kelime.
Sanmak yerine yaşamak, tahminler yürütmek yerine yaşamak, varsaymak yerine yaşamak, düşünmek yerine yaşamak, düşlemek yerine yaşamak!
Ezberden konuşmak, bilgiyi tekrar etmek yerine, yaşamak, denemek, tadına bakmak.
Her şey hakkında bir fikrimiz var. İnsanların bizimle ilgili ne düşündüğü, erkeklerin kadınların ne durumda ne yapacağı, dünyanın nereye evrileceği, devletlerin ne olacağı, yaptığımız işlerin sonunda o hareketin nerede sonuçlanacağı. Her şey ama her şey hakkında.
Oysa hepsi birer boş sanrı! Hiçbiri gerçek değil ve muhtemelen de gerçek olmayacaklar.
Çünkü daha deneyimlemedin. Çünkü daha bütünü göremedin. Çünkü şu an olanı tüm çıplaklığı ile algılamadın..
Hala olması gerekenler ve formüller üzerindesin. Tavsiyeleri, ezberleri, daha önce yaşamışların işaret ettikleri yolu takip ediyorsun. Ve kurduğun sanrılar dünyası sana ait değil.
Tüm algını, tüm farkındalığını bu ana getirebilir ve hiçbir şeyi kerteriz almadan içinden gelen ile hareket edebilir misin? Doğru yanlış düşünmeden, kadim bilgilere dayanmadan hareket edebilir misin? Sen olarak. Sadece sen olarak!
Hayat binlerce ve milyonlarca kez ispatladı ve anlattı ki, kesin dediklerin bile kesinlikle değişir. Hiçbir şey yerinde kalmaz, hareket eder. Hiçbir plan, senin kurguladığın gibi olmaz.
Ancak izin verirsen, yaşamın kendi kendine şekillenmesine, seninle birlikte örülmesine, o zaman hayallerin ve planların ötesine sıçrarsın.
Aramaktan vazgeçen ve bulunan olursun.