Kendimizi akıntıya bırakarak saflığa erişebiliriz
onunla ne yapacağını bilemeyen sevgisiz yürek yorulur. Onu dengelemek için, o çağlayanın içinde tutunmadan gitmek için tam bir güvene ihtiyacı vardır yüreğin, bütüne olan inancına… O inanç onun her an akmasına, akıntıya kendini bırakıp duygu denizinde batıp çıkmasına bir şans verir. Korkularına tutunmak, akışı durdurmaya çalışmaktan başka nedir ki? Kafanda eskiye dair olanı, geçmiş yüklerini akan suya karıştırmak, onu sal yapmak suyu hissetmekten kaçmaktır. Bırakabilir misin kendini çırılçıplak. Ne olursa olsun alabilir misin? Her şeyden bağımsız, tüm bildiklerinden, tüm maskelerinden, korkularından, seni sen yaptığını sandığın her şeyden ırağa?
Bırakabilir misin şekillendirmeye, yontmaya çalışmayı, söylenenlere benzetmeye çalışmayı, evirip çevirmeyi? Olduğu gibi yaşamaya cesaretin var mı?
Aşk geldiğinde ona saf ve geçirgen yüreğinle evet demeye gönlün var mı?
Her şey bu yüzden kardeşim, her bir çalışman, pratiğin, arınman, aşkın içine kollarını açıp kendini boşluğa bırakabilme yeteneğini, güvenini geliştirmek için. Her şeyi bırakıp orada suyun zerresine karışıp, “Ben” dediğini unutma pratiğidir. Biz diyebilmek, bütün olabilme halidir. Sonsuza genişleme zerrede zerre olma pratiği…
Vazgeçebilir misin? Seni dünyada tuttuğuna inandığın tüm inançlarından, korkularından?
Bildiğin her şeyi bir hamlede kenara sıyırıp, tüm acılarını bir hamlede unutup dalabilir misin akan duyguya?
Bunu yapan kahramandır, içindeki kahraman!
İçindeki güçtür, tüm dünyayı değiştirebileceğini bilen parçandır. Sevmek özgürlüktür. Gönlünü açıp her şeyin yüreğine dolmasına izin verebilir misin?
Taşımak değil, geçip gitmesine izin vermek.
Taşımak zordur dedim, evet! Tutunmaya programlıyız çünkü, acıya, kimliğimize, olduğumuza kesin karar verdiğimize. Taşımayı erdem sandık, güç sandık. Bırakmanın gücünü yaşamaya hazır mısın?
İçinden akmasına, içinden akmaya, sonsuz döngülerin içinde çiçek gibi açmaya?
Tüm yapraklarını güneşe çevirip, akşam içine kapatıp tekrar zerre olmaya?
Gücün var mı?
Yeterince dövüldü mü çelik yüreğin ızdırap ateşinde? İyice yumuşattın mı onu, yoksa dondurdun mu kendini soğuk rüzgarlarda, yok sayarak, görmezden gelerek?
Metal dövüldükçe, ateşte tavlandıkça yumuşar. İzin verdin mi yoğrulmaya?
Acını da görüp onunla yandın mı?
Evet ise, şimdi yüreğinden bahar esintilerinin geçmesine, nehrin soğuk sularında yıkanmasına izin verebilirsin. Karanlığı gören aydınlığı da görür.
Gözünü karanlığa kapatan, aydınlığın geldiğini göremez.
Acıyan yarana bakabildin mi?
Kahraman sensin, kendi acısına kendi pansumanını yapan… Onu göğüsleyip iyileşmesi için sabırla bekleyen, merhem olan.
Şimdi aşka aç kendini, aşkın özgür akışına, vahşi sevgisine…
Sorgusuz! Sen nelerden geçtin, neler ile dağladın kendini, şimdi tutunmamayı öğrenen halin sana akmayı öğretecek! Olanla bir olup, bütün içinde kaybolmayı öğretecek!
Bu ölümdür!
Bu bildiğin, kendine dair tüm saplantıların ölümüdür. Düğün günündür. Çünkü saflığına ermişsindir.
Zerre olmayı becermişsindir!