Sen Olmak, Ben Olmak
Bahar geldi ya, içimde binlerce canlı yeşerdi benim de; rengarenk çiçekler açtı. Kara kabus bulutlarım dağıldı, toprak yenilendi ya; ben de yenilendim. Kabuğumu bıraktım toprakta bir yerlere. Eskimiş, görevini artık tamamlamış olan, parlaklığını yitirmiş olan kabuğumu…Yemyeşilin arasında dolaşırken, adımlarım gittikçe yavaşladı. Ayağımın altındaki toprağı, çıtırdayan incecik kuru dalları, oradan oraya koşuşturan karıncaları hisseder oldum. Daha da yavaşladım, ben de o karıncalar gibi süzülerek dolaşabilirdim ormanda. Ağaçlara, o görkemli gövdelere baktım kafamı kaldırıp; gözüme inceden ışıldayan güneş ışınları eşliğinde… Usul usul sallanıyordu yaprakları agaçların, taptaze esintisi burnumda…
Onlara dokundum.
Canlı ağaçlara…
O yıllardır yerlerinde sabırla duran yüce ruhlu varlıklara…
Büyüleyici kokular, ılık esintiler ve telaşlı bahar koşuşturmaları arasında ilerledim; o pasparlak renkteki çiçeği gördüm kurumuş yapraklar ve tazelenen çimenler arasında sıkışmış… Usulca eğildim yanına. Tam ensesinden işaret parmağımla okşadım taç yapraklarını.
Güzel çiçek… Hoşgeldin dünyaya!
O an bir çiçek olmak istedim… Eğer bir çiçek olsaydım ne renk olurdum acaba? Yapraklarım nasıl olurdu? Eğer bu ormanda doğacak olsaydım, bunca koca çınarın yanında ben de inanılmaz bir güvenle varolabilirdim. Rengarenk ve tül gibi taç yapraklarımı olanca zarafetiyle açabilir, tam göbeğimden sadece bana has aromamla mis gibi koku baloncukları yayabilirdim etrafıma. O incecik bedenimle, güneşe daha çok yaklaşmak, tohumlarımı daha uzaklara atabilmek için uzar da uzardım o kocaman kafama rağmen. Her esintide çevirirdim boynumu rüzgarın tersine, tohumlarım erkenden uçup gitmesin diye. Asla korkmazdım güzelliğimden, o denli güzel kokuyor olmaktan, bu kadar narin oluyor olmaktan. Sadece bu kudretli bütünlüğün içinde varolabilmenin keyfini sürerdim ve o kutsal sakinliği yaşardım. Arıların nazikçe gelip göbeğimden polenlerimi almalarına izin verir; çoğalmann, her canlıya dağılmanın yüceliğini yaşardım.
Eğer bir çiçek olsaydım, gerçek ruhumun tadına varırdım. Karanlık basınca dünyayı, tül gibi yapraklarımı birbirlerine kenetleyerek, aynı doğarken yaptığım gibi kapatır, korurdum bedenimi -ta ki aydınlık gözlerini kırpana kadar… Yok olacak olmaktan korkmazdım, sadece çiçek olmak isterdim; varolduğum sürece, olduğum şeyin tadını çıkarmak… Hepsi bu ve bu kadar ilahi…
Tekrar adımlamaya başladım ormanı, şimdi de bir insan gibi. Dünyaya yeni gelmiş ve sadece insan olmaya gelmiş bir varlık gibi. Yok olmaktan, güçlerimden ve özelliklerimden korkmadan, etrafıma olanca saygım ve nezaketimle adımladım toprağı. Etrafımdaki her türden canlı ile olan incecik bağımı hissederek, bir parçası olarak doğduğumu bilerek ve bunun inanılmaz güçlü huzuruyla…
Bizi insan olmaktan geri tutan herşeyi, çıkardığım kabuğumda bıraktım. Toprağın bir köşesine, öylesine bir yere… Çırılçıplak bir ruh ile adımladım tüm cenneti. Cennet ki, sadece olduğun şeyi yaşamaya başladığında görebildiğin, olduğun şeyden vazgeçmediğinde yaşayabildiğin…
Hepiniz anlattığım şeyin ne olduğunu biliyorsunuz. Anlattığım şey, sizsiniz; hep bildiğiniz, hep özlediğiniz…
Kendiniz olmaya, cesaret edebilir misiniz; kabuklarınızı kolayca çıkarmaya, biraz hayal kurmaya ve varlığınız için şükran duymaya?..
Tüm sevgimle…