Sizi engelleyen inançları fark edin
Seni yönlendirenlerin elinde kocaman bir silah var. Ait olmadığın bir savaşa seni sürükleyenlerin, hatta o savaşın ortasında doğmana neden olanların, kendini sorgulamaya bile fırsat bulamadan hayatta kalmak için kılıcını sallamayı öğretenlerin elinde basit, görünmez ama çok güçlü bir silah var. Bu silahın namlusu senin özgürlüğünü nişan almış, her hareketinde ateş ediyor…
Görüyor musun?
Bu silahın adı inanç!
Senin sorgusuzca inandıkların…
Sorgulamadan inandığın her kalıp, sürekli olarak seni öldürüyor. Her an, her düşüncede, her düşte…
“Yapamam” diyorsun, “Yeteri kadar iyi değilim” diyorsun, “Görünmezim” diyorsun, “Çok güzelim-çirkinim” diyorsun, “Erkekler …, kadınlar …” diyorsun, “Ekmek aslanın midesinde” diyorsun, “Zor” diyorsun, “Kolay” diyorsun, “Geç kaldım” diyorsun, “Benden geçti” diyorsun, “Bırakamam” diyorsun…. Daha kim bilir neler diyorsun.
Kendine dair her türlü inancın, savaş meydanında tutsak ediyor seni. Orada ölüp, orada tekrar diriliyorsun. İşte tam da bu yüzden çok yorgunsun. Aynı savaşın içinde ölüp dirilmekten, sürekli aynı sahneyi tekrar tekrar yaşamaktan. Kendine inancını kaybediyor ve vazgeçiyorsun.
Özgürlüğünden… Senin olan yaşamdan…
Onu, inancın ellerine kadife bir kumaşın içinde teslim ediyorsun. O güzel eşsiz yüreğini, neye hizmet ettiğini bile bilmediğin bir “gerçekliğe” feda ediyorsun.
O yürek, artık “inancın” kontrolünde. Sende değil!
Bilmiyorsun ne istediğini, yüreğin sende değilse, nasıl bilebilirsin?
İçinden gelenin sana ait olup olmadığını çözemiyorsun, senin fikrin mi bilmiyorsun!
Korkuyorsun! Çünkü bilinmeyenin korkunç olduğuna da inanmışsın!
Sen gibi, tüm dostların da inanmış, kimseden farklı bir ses çıkmıyor.
Eşsiz olmayı kaldırabilir misin? Eşsiz olmanın gücünü taşıyabilir misin?
Sadece sen “Acaba?” dediğin için bir adım atabilir misin bilinmeze? Sadece bir sorunun peşinden gidebilir misin? Hata yapmayı kabul edebilir misin? Sürüden ayrılmayı?
Dışarıda seni baskılayan kimse yok! İçeride seni dışarı çıkmayasın diye tutan “inanç”ların var. Kimse sana bir şey yapmıyor. Kimse seni yönetmiyor, sen kendi ellerinle verdiğin yüreğinin peşinde tutsak olmuşsun.
Kör bir dilenci gibi yüreğini verdiğin sahibi arıyorsun!
Gücünü verdiğin şeyi arıyorsun!
Yüreğini sana ne olman gerektiğini söylediklerinde, sorgulamadan “Evet” dediğin fikre verdin.
Sana ne dedilerse, o sürekli ezberlerini tekrar edenlerin ağızlarına bağladın.
İşte bu yüzden de, kurtarıcıyı dışarıda arar oldun!
Seni sevecek olanı, seni koruyacak olanı, seni anlayacak olanı, seni geliştirecek olanı dışarıdan bekler oldun.
Neyi beklediğini bile unutup, sadece bekleyen oldun…
Zamanın geçmesini, her şeyin düzelmesini, aşkın gelmesini, acının geçmesini, ilhamın gelmesini…
Kimse gelmeyecek! Sen alışacaksın sadece, daha çok inanıp, daha çok alışacaksın. Hiçbir şey bekledikçe düzelmeyecek…
Vazgeçebilir misin? Bütün inandıklarından? Doğru bildiklerinden? En azından sorgulayabilir misin?
Cidden markette satılan her şeye ihtiyacın var mı? Mutlu olmak için bir sebebe ihtiyacın var mı? Ayağa kalkmak için bir ele ihtiyacın var mı? Bir kurtarıcıya ihtiyacın var mı?
Sadece, sakince ayağa kalkıp üzerine birikmiş tozları silkeleyip yürüyebilir misin?
Acımadan, acındırmadan, büyütmeden, küçültmeden, sakince…
İnançlarını al önüne, hepsine tek tek bak… Yularını nelerin tuttuğunu gör. Doğru bildiğin yanlışları, işe yaramayan bağlılıkları gör. Seni yöneten görünmez ipleri gör. Ve sadece görerek, ifşa et onları! İfşa et ki, bir daha ortaya çıktıklarında yüzünde bilen bir gülümseme olsun, aynı tuzağa düşmeyeceğinin bilişi…
Hazır mısın? Özgürlük dediğin şey, gerçekliğin ta kendisi!
Yeni bir dünya varsa, o dünya sende başlar. Senin hürriyetinde, senin bakışında. Bu yeni dünyayı inşa edecek olanlar, varlıkları ile oluşturacak olanlar kendi zihinlerinde, bedenlerinde özgürlüğün esansını yaymış olanlar! Onların parfümü özgürlük!
Her adımlarında varoluşlarını kutlayacak olanların cenneti özgür ruhların dansından başka nedir ki?
Zihnindeki patronlardan kurtulmaya hazır mısın? Çünkü cennet kapılarını açmış seni bekliyor!