Yaşam Masalımız: Hem Varız Hem Yok, Hem Var Edeniz Hem Yok Eden
Ne kadar çok yol almışız ve daha ne kadar yolun başındaymışız…
Yaşın kaç olursa olsun, nerede hangi coğrafyada yaşıyor olursan ol, mesleğin ne olur ise olsun, tek işin var o da yaşamak…
Yaşamak,
Kendin gibi,
İnsan gibi, toprak gibi…
Can gibi, canan gibi.
Sanrılardan ve varsayımlardan uzak, dayatılandan gerçeğe bir köprüde yolculuğa çıkmak!
Bu inziva her birimize çok şey öğretti. Hem kendimiz, hem içinde varolmaya çalıştığımız dünya, hem de dışımızda diye adlandırdığımız her şey adına.
Hepimiz çocuktuk, hepimiz minik birer ışık topuyduk. Aynı, dünyanın milyon yıllar önce ateş topu olması gibi. Yaşamda döne döne soğuduk, kabuk tuttuk.
Kabuğumuzda yeşerttik hayatı, can buldu içimizdeki ateş.
Nasıl dünyanın çekirdeğinin hala ateş olduğunu, alev alev yandığını unutuyorsak kabukta yaşaya yaşaya, kendi ateşimizi, çekirdeğimizi de öyle unuttuk.
Aynı dünya gibi, her ne kadar dramatik olur ise olsun, tüm kabuğu çatlatabilir, kabuğumuzda can bulan, tezahür eden her oluşu yok edip içimizdeki ateş ile yeniden başlayabiliriz.
Biz dünyayız.
Kendi etrafında dönüp duran, döndükçe soğuyan, kabuk tutan…
Ama yaşamak,
Çekirdeğindeki o muhteşem gücü unutmadan,
Her şeyi yıkıp tekrar başlatabilecek kudreti görerek,
üzerindeki kabuk ne kadar kalın olur ise olsun, ondan ibaret olmadığını her daim bilerek,
Kabuğun, en özünde çekirdeğini hep sıcak tutmak için kalınlaştığını hatırlayarak,
Kırılganlığını muhafaza ederek…
Benim demektir.
Benim!
Ben, benim ve buradayım.
Tam olduğum yerde.
Dünyanın, evrenin ve kendimin merkezinde.
İçimden dışıma yansır ateşim, hem var edenim, hem yok eden,
Hem var olanım, hem yok olan.
İkisi arasında gidip gelenim.
Bir varım, bir yokum.
Aynen bir masalın başlangıcı gibi,
Yaşam masalı…
Şifa olsun…